Değersizlik Bilinci

Değersizlik bilinci bir duygu mu yoksa bir inanç mıdır?

Değersizlik bilinci bir duygu değil; bilinçaltına, en derinlere yerleşmiş köklü bir inançtır.
“Bu ayrıntının ne önemi var” diyebilirsiniz. Ha duygu, ha inanç. İkisi birbirinden çok farklı olan şeylerdir.
Bu sebeple çok önemi var.

Duygular üretilir ve kullanılırlar ve bazıları ise geçici duygulardır.

İyi ve işinize yarayan duygularımızı
ve başkalarıyla olan ilişkilerimiz de ki duygularımızı
sağlıklı bir şekilde beslersek,
duygularımız ölmez,
bizi mutlu ve tatmin etmeye devam ederler..

Ancak
kullanılmayan veya ifade edilmeyen duygular körleşir.
ve zamanla sorunlara yol açar. Birikmiş duyguları bedenden akıtmak gerekir.

Duygular, ya mutluluk – haz ya da kendini tehdit eden durumlar karşısında üretilirler.

Bir olayı tehdit – risk olarak kabul etmek için
bu olayın bizde yerleşmiş bir inancı tehdit etmesi gerekir.

Yani değersizlik bir duygu olsa,
bu duygunun üretilmesi için bir inancı tehdit edecek bir durumla karşılaşılmış olması gerekir.
Halbuki esas olan, tehdit altında olan durumun
değersizlik inancı olması
ve bu tehdidin
farklı duygular üretmesidir.

İnanç, kesin doğru olarak kabul edilen bir düşüncenin yerleşmesidir.
Bu kabul gerçekleştikten sonra, artık yerleşmiş inancı sorgulamayız. Bu inancı koruyacak şekilde programlar işletmeye başlarız.

Yaşadığımız bu haz-tatmin-mutluluk;
içsel ve dışa vurulan çeşitli duygular üretir.
Ya da tam tersi, mevcut bir inancımızı zorlayan her türlü durumda duygu üretiriz.

Değersizlik İnancı

Çocuğun doğduğu andan itibaren karşılaştığı değişik deneyimlerin toplamı
çeşitli değersizlik inancının yerleşmesine neden olur.
Bu inanç yeni bir inanç üretir.
Bu ikincil inanç; “değersiz olduğumun anlaşılmaması gerekir” inancıdır.
Çünkü anlaşılırsa risk vardır.
Daha güçlü olanlar tarafından yok edilme riski vardır.

Bu nedenle savunma mekanizmaları üretiriz.
İnancın sınırlarının zorlandığı her durumda duygu üretir.

Değersiz olduğunun fark edildiği şeklindeki her algı
korku ve öfke üretir..
Örneğin en sık karşılaşılan durum
eleştirilmek ya da eleştirildiğini zannetmektir.
Çünkü çoğu zaman eleştiri, değersizliğin farkedilmesiyle eşdeğerdir.
Bu nedenle eleştiriden kaçar ya da tepki gösterir.
Ya dışa karşı saldırgan-agresif, tepkisel, eleştirel, küçümser, alaycı
aşırı neşeli ve mutlu tavırlar gösterir.
Ya da pasif agresif bir tutumla, daha çok inatçı bir tavır sergiler.

İçe dönük, kendi dünyasında yaşıyan, kendini herkese açmayan, kuşkucu
herkese güven olmaz düşünceleriyle, karşısındakileri çok iyi inceleyip kendine mevziler kuran (genellikle 6. hissim kuvvetli diyenler), ilk tanıştıklarında sessizce durumu inceleyen vs …
Ve ya her iki tutumdan davranışları, içinde bulundukları ortama göre sergilerler.

Değersizlik bir inançtır ve bununla mücadele edilmezse
kolay kolay yerinden söküp atılamaz.

Çoğu insan ve de malesef meslekten kişiler de yanlış olarak
değersizliği bir duygu olarak nitelemektedir.
Bu nedenle de halkın dilinde yanlış olarak “değersiz hissediyorum”
gibi bir söz yerleşmiştir.
Bu büyük bir yanılsamadır.
Eğer değersiz hissedersen karşılığı değerli hissetmektir.
O zamanda birileri sana değer verirse
değersizliğin değerliliğe döner gibi bir hipnotik durum oluşur.
Ve kişi buna inanır.
İnsanlardan değer verici davranışlar talep etmeye ve bunu alacağına inandığı davranışlar içine girmeye başlar. bazı insanlardan takdir alınca kendini ”değerli ”hisseder. Bu bir hipnozdur.
Aslında içerdeki değersizlik inancında değişen bir şey yoktur.
Öyle olsa bunun bir doyumu olması gerekir.
Yani belli bir miktar “DEĞER” satın alındığında
artık kişi sürekli değerli hissetmesi gerekir.
Halbuki ne kadar çok “değer” satın alınsa da yine de
değer verilme arayışında değişen bir şey olmaz.
Çünkü içerideki inanç değişmez.

Peki neden “değer verildiği” hipnozuna kapıldığında kişi kendini iyi hisseder?

Bir savunma mekanizması işe yaramıştır da ondan.
Zaten kişinin derdi de budur. İçini kemiren değersizlik inancını biraz da olsa bastırmak için aranan savunma yolları..
Takdir aramak bir savunma mekanizmasıdır.
Sizi takdir eden insandan zarar gelmez.
Sizi takdir ettiğine göre “değersiz olduğunuzu” fark etmemiş demektir.
Yani onu “kandırmışsınızdır” artık.
Ama kendinizi kandıramazsınız.
Oradaki inanç sapasağlam yerinde durmaktadır.

Değersizlik inancını yerinden sökmek için “değer satın almak”tan çok daha farklı mücadele yöntemlerine gerek vardır.

Değersiz olduğuna,
yani güçsüz ve yetersiz olduğuna inandıkça
bu bilgiyi diğerlerinden gizleme çabası daha da yoğun bir hal alır.
Nasıl gizleyecektir? Gizlemek için hangi araçları nasıl kullanacaktır?
Yine çevreden öğrendikleriyle, yaşadıklarıyla ve gözlemledikleriyle.

Hangi davranış bir zayıflık,
bir güçsüzlük,
bir yetersizlik belirtisi olarak niteleniyorsa
o davranışlardan uzak duracaktır.
Aksine hangi davranış ya da durum güçlülük belirtisi olarak niteleniyorsa
o davranışları benimsemeye başlayacaktır.

Örneğin
”duygularını göstermek zayıflık olarak nitelendirilirse”
”duygularını gizlemeye başlayacaktır”.
”Başkalarını eleştirmeyi bir güçlülük özelliği olarak nitelerse”
kendisi de aynı davranışı benimseyecektir.

Güçlü görünmek için toplum tarafından hangi kriterler benimseniyorsa
o da o kriterlerin peşinden koşacaktır.
*Hatasız olmaya çalışacaktır.
*Saygın bir yer elde etmeye çalışacaktır.
*Fiziksel olarak kabul edilebilir olmaya çalışacaktır.
*Maddi olarak zengin olmaya çalışacaktır.
*Toplumun benimsediği rolleri oynamaya başlayacaktır.
*Kibar ve nazik görünmeye çalışacaktır.
*İyi bilinmeye çalışacaktır.
Başkalarına yüksekten bakmaya başlayacaktır.

Çevrenize bakın. Bir kişi ne kadar eleştirelse, ne kadar kibirliyse, ne kadar gururluysa, ne kadar başkalarını aşağılamaya çalışıyorsa, ne kadar benim bildiğim en doğrudur havasındaysa o kadar güçlü bir şekilde içindeki değersizlik inancını gizlemeye çalışıyordur.

Ne kadar mükemmeliyetçiyse, ne kadar yaptıklarını savunup hatasız olduğuna sizi ikna etmeye çalışıyorsa o kadar içindeki değersizlik inancını gizlemeye çalışıyordur.

Ne kadar başkalarından takdir almaya çalışıyorsa o kadar içinde değersizlik inancı olmadığına sizi ikna etmeye çalışıyordur.

Değersizlik inancından kurtulmanın ilk adımı
savunma mekanizmalarımızı fark etmektir.

İlk adım farkında olmaktır.
”Farkında olmayı istemektir”.
Kendimizden utanmadan
kendimizin ürettiği savunma mekanizmalarımızı fark edip
hangi mekanizmalarla kendimizi korumaya çalıştığımızı anlamaktır.

Yılların kökleşmiş inancını ve bunu korumak için geliştirdiğimiz savunma mekanizmalarını fark etmek ve bunları yıkıp, yanlış geliştirdiğimiz inancın temeline inip bunu değiştirmek ciddi bir düşünsel çalışma ve insan psikolojisinden tam olarak haberdar olmayı gerektirir.
Bu durumda sizi dıştan objektif olarak değerlendirebilecek bir yardım almak, hedefe giden yolda en kısa ve en doğru yollardan geçmenize yardımcı olacaktır.
Düzeltilmeyen değersizlik inancı tüm hayatımızla birlikte bizimle gelir ve
hepimizin kendimizde gördüğümüz gibi çığ gibi büyümeye devam eder.
Ne kadar yamalar yapmaya kalksak da, bu akan koca nehrin önünde duramayız.

Bu durumdan kurtulmanın yegane yolu
başkalarına saldırmak ya da içe çekilmek değil
kendimizi sorgulamak ve yanlış inançlarımızı düzeltip kendimize gerçek değer, verip kendimiz olduğumuz ilişkiler yaşamaktır.

Psi. Metin Gökdemir

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.