Bedenimiz Bizimle Konuşur

Bedenimiz bizimle konuşur. Hangi alanlarda ruhsal olarak yanlış yaptığımızı ve enerjimizi doğru kullanmadığımız gösterir.

Hastalık çok normal karşılanır ve hayatın bir parçası olarak görülür. Aslında sağlıklı olmak normal olandır. Beden ruh ve zihin dengesini oturtmuş olan bir kişinin hasta olması mümkün değildir.

Doğal halimiz sağlıklı olmaksa neden bu kadar hastalanıyoruz?

Hastalık varlığımızdaki bir dengesizliğin dışa vurumudur. Bedenimiz hasta ise bir parçamız hasta demektir.

Beden ruhumuza ayna tutar. Düşüncelerimiz, ruh halimiz duygusal iniş çıkışlarımız ve negatif enerji ile sürekli içli dışlı oluşumuz hastalıklara davetiye çıkarır. Sürekli olarak ilaç kullanır ve bedenen yaşımızdan çok ileride görünür olmamıza neden olur. Yıpranırız.

Bedenimizin yüce bir bilgeliği vardır ve bizi korumak üzere muhteşem bir düzende çalışır.
Bedenimiz oldukça dayanıklıdır ve aslında hastalık son aşamadır. Bu ortaya çıkmadan önce pek çok belirti ortaya çıkar ama biz bunları görmezden geliriz ve ruhsal düzeyde ne anlama geldiğine odaklanmayız.

Örneğin öksürük ve içimizi dökme, iletişim kurma ihtiyacı konusunda bağlantı kurmayız. Onun yerine öksürük şurubu alarak içsel çatışmamızı bastırırız.

Organlarımıza baktığımız zaman uyum ve dengenin evrenin en önemli yasası olduğunu fark ederiz. Bu uyum ve dengeyi bozan ise negatif enerjilere odaklanan düşüncelerimizdir. Hastalık bu düşüncelerden doğan zehirli duygular ve ruhumuzla olan kopukluğumuzdan kaynaklanır.

Düşünce kalıpları ve organlara etkileri…..

Mide:
Çok duygusal bir organdır. En çok korku duygusuna tepki verir. Midedeki rahatsızlıkların temelinde yaşadıklarını sindirememe yatar. Yeniliklere karşı duyulan korku ve kendini güvende hissedememe durumu en çok mideyi etkiler. Mide bulantısı hayatın hep kötü deneyimler getireceği inancı ile oluşur. Mide ekşimesi ise yaşam sürecine güvenememekten çıkan sıkıştırıcı korkudan kaynaklanmaktadır.

Beyin:
Bedenin komuta merkezi beynimiz en çok öfkeli düşüncelerden ve yaşadıkları için herkesi suçlayan ve affedemeyen inanç kalıplarından etkileniyor. Beyin bilgisayarındaki yanlış inançlar ve eski düşünce kalıplarını yenilemeyi reddetme beynin işleyişini bozuyor. Yeni fikirlere açık olmak ve yenilenmeyi kabul etmek beynin her daim tam kapasite çalışmasına yardımcı olur. Bunun yanı sıra beyin için öfke çok zararlı bir duygudur. Öfkeye kapılıp sürekli şiddet içeren olaylar ve durumlar düşünmek beyni bir sis gibi kapatıyor. Sürekli şiddetle iç içe olan insanları zihinleri bulanıklaşır ve uzun vadede bu bulanıklık beynin işleyişinde bozulmalara sebep olabilir. Bu sebeple huzur veren görüntülerden beslenmek ve sakinlik beynin en sevdiği besinlerdir diyebiliriz.

Böbrekler:
Zamanında halledilmemiş tüm sorunlar böbreklerde bir tortu olarak birikir. Bu nedenle geçmişi şifalandırma ve geçmişimizle barışma en çok böbreklere iyi gelir. Böbrekler su elementi ile yakından bağlantılı organlardır ve geçmişimizde dökemediğimiz göz yaşları içimize attıklarımı bu organda bozulmalara yol açar. Ruhsal olarak bize iyi gelenle gelmeyeni seçen de böbreklerdir. Kendisi için doğru olmayanı bile bile seçen ve bu durumdan dolayı üzüntülü duygularla içli dışlı yaşayan kişilerin böbrek sorunları yaşamaları olasıdır. Ayrıca böbrekler yıkıcı eleştiriden, başarısızlıkların yarattığı korkudan ve düşük öz güvenden en çok etkilenen organımızdır. Atalarımızdan gelen karmik etkiler ise en çok bu organlarda kendini gösterir.

Kalp:
uzun süren duygusal tatminsizliklerin ve sevgiyi yaşayamamanın en çok etkilediği organdır. Kalp rahatsızlıklarının temelinde aşırı duygusal ve zihinsel gerilim altında olduğuna inanç yatmaktadır. En önemlisi ise sevinç duyamamadır. Kalbin katılaşması diye tabir ettiğimiz bu dıurum hayattan keyif alamama ve sevinememedir. Klasik manada hep söylenen sigara ve alkol tüketiminden çok bu durum kalbe zarar verir.

Karın bölgesindeki ikinci beyin:
(bağırsaklar)
Korku, sevinç ve üzüntü gibi duygulardan çok etkilenir. Bilgelik ve farkındalık ile ilgili çalışmalarda hep karın bölgesine odaklanılır. Bunun nedeni sonsuzluğun saf gücü, ikinci beynimiz sayesinde bizimle bağlantıda olmaya devam eder. Karın bölgesinde enerji zayıflığı olan insanlar cansız, moralsiz, depresyonlu, kendini gerçekleştiremeyen, hayatın kendisine verdiklerinden öfke duyan kişilerdir. Tam aksine bu bölgede canlı enerji taşıyan insanlar cesur, atılgan ve akışkandır.

Bir kişi gereğinden fazla kiloluysa ve vücudunda yağ birikimi varsa bu her zaman korkudan kaynaklanır.

Obezite tarzı durumlarda bu korku genellikle hor görülme, beğenilmeme, kabul edilmeme, dışlanma korkusudur.

Kilo problemleri ve ruhsal nedenleri ….

Genellikle yaşamın ilk yıllarında etrafındakilerin yüksek talepleri ve beklentileri ile çevrelenen kişiler büyük sıkıntılar yaşar. Çoğunlukla bu beklentileri karşılayamayan bu kişiler kendilerini yetersiz ve aşağılanmış hissedebilirler. Etrafındaki kişileri tatmin edemediklerini düşünüp derin bir umutsuzluğa kapılabilirler. İşte vücutta biriken bu yağlar bu kişilerin etraflarına ördükleri koruyucu bir zırhtır. Kendilerini anne ve baba gibi yakın ilişkilerden koruyamayan ve özellikle ebeveynlerinin yüksek beklentilerine maruz kalanlar şişmanlayarak ve yağ biriktirerek kendilerine fiziksel bir bariyer örerler. Kısacası fazla kilo negatif enerjiden kaçma ve korunma isteğinde kaynaklanmaktadır. Ayrıca başkaları tarafından desteklenmeyi bencillik olarak algılayanlar, vericilikleri üst noktada olanlar ve çevresinden enerji alamayan kişiler fazla kilo alarak bu durumlara tepki gösterebilirler.

Kilo probleminin ruhsal anlamdaki çözümü kendini sevme ve her şeyi ile kabul etmede yatıyor.
Bedenimizin çevresinde bizi korumak için zırh görevi gören yağlara artık ihtiyacımız olmadığına inanmak gerekiyor. Bunun için hayata güvenmeyi ve zarar görmeyeceğimizi bilinçaltı düzeyde bilmeye ihtiyacımız var.

HASTALIKLAR

Kanser:
Bu çok yaygın hastalığın kökeninde bizi içten içe yiyip bitiren ve bir türlü çözümleyemediğimiz problemler yatmaktadır. Bu problemleri yaratanlara karşı derin bir öfke ve affedememe söz konusudur. Kanser hastalığına yakalanmış kişilerin bu kronikleşmiş problemleri çözmek yerine her şeyi olduğu gibi bıraktıkları, çünkü değişimin getireceği acıdan kaçtıkları ortaya çıkmıştır. Uzun süren kızgınlıklar, affedememe, çözümlerden kaçınma bu insanları yer bitirir. Hastalık oluşmadan önce, hatta oluştuktan sonra bile, ruhsal nedenler iyi anlaşılırsa kanser ölümcül olmaktan çıkabilir.
İlk adım affetmektir. Geçmişten gelen öfkeyi salıvermek, acılı da olsa değişim gerekiyorsa değişimi göze almak gerekir. Katı yargılardan uzaklaşarak suç veya suçlu aramamak gerekir. Tüm bunlar başarılırsa böyle bir hastalık da oluşmayacaktır.

Kalp Krizi:
Kalp yaşamın merkezinde durur ve bu çok önemli organ en çok sevgi ile var olur. Kalp krizi ve kalp rahatsızlıklarının temelinde sevgi alışverişindeki aksaklıklar yatar. Sevgi alışverişi dengeli olmalıdır. Bir insan sürekli sevgi veriyor ama karşılığında yeterince sevilmediğini hissediyorsa kalpte rahatsızlıklar baş gösterebilir. Sevgiyi sürekli dış kaynaklarda arayan kişi, kendini sevmeyi beceremiyorsa, kendini iyiye, güzel ve sevgiye layık göremiyorsa kalp krizine açık hale gelir. Ayrıca hayattan keyif alamama, hiç bir şeyin zevk verememesi, kısaca neşenin eksikliği de çok tehlikelidir.
Kalp krizi en fazla daha çok para kazanmayı ve mevki uğruna yaşamın zevklerini unutan ve hayatı tatsızlaşan insanlarda görülür. Kalp için yapılabilecek en iyi şey sevmeyi tek bir kişiye ya da şeye bağlamadan yaşamayı başarabilmek, yaşamdan tat almayı hayatın merkezine koymaktır.

Migren:
Baş ağrılarının temelinde kendini acımasızca eleştirme yatıyor. Çelişkili düşünceler ve seks bazlı korkular da baş ağrısına neden olabilir. Bu arada medyumik yapıdaki insanlarda ve enerjitik olarak çok açık olan kişilerde de baş ağrıları görülebiliyor.
Migren ise sürekli negatif enerjilere maruz kalan ve ve bundan kendini koruyamayan kişilerde görülüyor. Aynı zamanda kendini baskın altında hisseden kişilerde ya da özellikle birisinin psikolojik baskısına maruz kişilerde görülebiliyor.
Baş ağrıları ve migren için yaşamınızda size rahatsızlık veren kişileri hayatınızdan çıkarma ve negatif enerjinin yoğunlaştığı yerlere gitmemek çok işe yarıyor.
Konsantrasyon, meditasyon ve rahatlatıcı çalışmaların iyi geldiğini de unutmamak lazım. Alıntı

Bedeninize kulak verdiğinizde problemi yarı yarıya çözme noktasına gelmişsinizdir. Geriye kalan şey, o organın gönderdiği mesajı okuyup ona göre olumlamala ve düşünce yapısı geliştirmektir. Eğer bedeninizle sıkıntı yaşıyorsanız, gereken şey o organın verdiği negatif sinyallerin karşılığı olan pozitif olumlamalar yapmak ve özgürleşmektir. Pozitif cümleler kullanmak önemlidir. Mesela hasta iseniz ”hasta olmak istemiyorum” demek yerine ”sağlıklıyım” diyebilmektir. İlk önce bunun bir kandırmaca olduğunu düşünebilirsiniz ama bu düşünce tarzını süreklilik haline getirdiğinizde bilinçaltı bunu emir kabul ederek sizi günden güne daha sağlıklı hale getirir. Hayatımızın içinde bilerek ya da bilmeden bu çok yaparsınız aslında. Hangi cümleyi çok tekrar ediyorsanız, o durumu yaşarken bulursunuz kendinizi. Deneyin ve görün 🙂

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.